Özet
İnsanlığın yaşadığı en büyük felaketlerden biri olan veba salgınları, hangi dönemde ortaya çıkarsa çıksın toplumlarda ciddi korkulara sebep o tur. Salgını durdurmak için dönemin hekimleri tarafından birçok koruma önlemlerine ve tedavi yöntemlerine başvurulmuştur. Kara Veba’nın Avrupa’da etkili olduğu yıllardan itibaren ise müstakil veba risaleleri yazılmaya başlanmıştır. Yüzlerce yıl boyunca aralıklarla tekerrür eden veba salgınları karşısında XVI. yüzyılın iki büyük sınırdaş imparatorluğu olan Osmanlı ve Roma Germen imparatorluklarındaki hekimler de gerek kişisel inisiyatifleriyle gerekse kendilerine verilen görevler doğrultusunda risaleler kaleme almışlardır. İki farklı coğrafyada yazılan bu eserler, veba hastalığının etkisini azaltma, vebadan korunma, hasta olanların tedavisine katkı sağlama gibi amaçlar taşımaktadır. Bu çalışmada, Osmanlı tabibi Kaysûnîzâde Nidâî (1514-1567’den sonra) ve Roma-Germen tabibi Johann Bosch’un (1514-1585) birbirine yakın dönemlerde yazdıkları veba risaleleri incelenerek mezkûr hastalık karşısında iki sınırdaş coğrafyada alınan tedbirler, tavsiyeler ve tedavi yöntemleri mukayese edilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre gerek Kaysûnîzâde gerekse Bosch vebanın sebepleri konusunda benzer yaklaşımlar sergilemiş, vebanın ortaya çıkmasını miyazmaya bağlamışlar, günah ve ilahi tecelliyi de manevi sebepler olarak zikretmişlerdir. Her iki hekim de bazı doğa olaylarını veba salgınlarının işareti olarak görmüşlerdir. Hastalık dönemlerindeki yeme içme hususunda hekimler benzer şekilde ekşi yemekleri tavsiye etmişlerdir. Hastalığa yatkınlık konusunda Kaysûnîzâde kuramsal bir yaklaşım sunarken, Bosch bir temellendirme sunmadan vebanın daha sık görüldüğü bünyeleri sıralamıştır. Salgın dönemlerindeki tecrit hususunda ise Bosch daha ayrıntılı tedbirlerden bahsetmiştir. Esbâb-ı sitte-i zarûre hususunda her iki hekim de benzer görüşlere sahiplerdir. Risalelerde dikkat çeken bir diğer benzerlik, veba tedavisinde değerli taşlar, değerli madenler, kil-i Ermeni ve tin-i mahtum kullanılması ve içerikleri farklı olmakla beraber çok sayıda eczanın karıştırılmasıyla elde edilen terkiplerin tavsiye edilmesidir. Sonuç olarak, Osmanlı ve Roma-Germen imparatorluklarında aynı dönemde yazılmış iki risale mukayese edildiğinde büyük benzerliklere sahip oldukları ortaya çıkmıştır. Ancak hastalığın kuramsal çerçevesinin ortaya konmasında Kaysûnîzâde daha ayrıntılı bilgi sağlamıştır. Her iki risalenin konu başlıklarında farklı oranlarda ayrıntıya girilmiş olması ise yazıldıkları coğrafyadaki dini yaşam, iklimsel farklılıklar ve tıbbi geleneklerden kaynaklı farklı ihtiyaçlara işaret etmektedir.